KİRACI EVİ NASIL BULDUYSA ÖYLE BIRAKMALI
1- Yasalarımıza göre, bir kiracı evden çıkarken evi nasıl bırakmalı?
Türk Borçlar Yasası’nın 334’üncü maddesi uyarınca “kiracı kiralananı ne durumda teslim almışsa, kira sözleşmesinin bitiminde o durumda geri vermekle yükümlüdür. Ancak, kiracı sözleşmeye uygun kullanma dolayısıyla kiralananda meydana gelen eskimelerden ve bozulmalardan sorumlu değildir”.
Dolayısıyla kiracı, olağan kullanımdan dolayı ortaya çıkan eskimeler dışında, kiralananı boşaltıp teslim ederken kira ilişkisinin başladığı dönemdeki haliyle geri vermelidir.
2- Kiracının evi nasıl bırakacağına dair bir başlık sözleşmelerde yer alıyor mu ya da almalı mı?
Uygulamada kiralananda bulunan demirbaşların bir listesi ile konutun tam ve sağlam şekilde teslim edildiği belirtilmektedir. Bunun dışında detaylı liste yapılan kira sözleşmeleri oldukça nadir olarak karşımıza çıkıyor.
Sözleşmelerde ayrıca kiralananın tahliye esnasında kiracı tarafından yeniden boyatılacağı da belirtilmektedir. Sözleşmede böyle bir yükümlenme varsa kiracı sözleşmenin bu maddesine riayet ederek boya da yaptırmalıdır.
Nicola geçtiğimiz yıl, soğukta ellerinde güç kaybı yaşadığını fark edince bir doktora göründü. Birkaç hafta içinde kendisine, motor nöron hastalığı (MND) olarak da bilinen amyotrofik lateral skleroz (ALS) teşhisi kondu.
UYUMAYA ÇALIŞIRKEN KARINCALANMA HİSSİ YAŞIYORDU
Teşhis öncesi yaşadıklarını anlatan Nicola McFarlane, “Doktora gittim çünkü ellerimde güç kaybı olduğunu fark etmeye başlamıştım ve tabii ki Google'da biraz araştırma yapmıştım” dedi ve ekledi:
“İnce motor becerilerimde sorun yaşıyordum. Ayrıca yataktayken ve uykuya dalmaya çalışırken vücudumun her yerinde karıncalanmalar olduğunu fark ettim. O zamanlar bunu yeni bir işe başlamama ve çok fazla kahve içmeme bağlıyordum. Ancak bir nöroloğa sevk edildim ve iki hafta içinde MND teşhisi kondu. Teşhisi duymak tam anlamıyla bir tren çarpması gibiydi. Sizi MND hastası olduğunuzun söylenmesine hazırlayabilecek hiçbir şey yok.”
‘TEŞHİSTEN SONRA ÇOK KARANLIK BİR YERDEYDİM’
Nicola McFarlane, MND teşhisiyle başa çıkmakta çok zorlandı, hastalığın hayatı üzerindeki etkisi konusunda endişeliydi. Destek ararken, İskoç ragbi oyuncusu ve MND hastası George 'Doddie' Weir tarafından kurulan My Name'5 Doddie Vakfı ile karşılaştı. 2017 yılında kendisine MND teşhisi konduğunu açıklayıp vakfı hayata geçiren Weir, 2022 yılında hayatını kaybetti. Kuruluş, bir tedavi bulmak amacıyla MND araştırmalarına yatırım yapıyor.
Weir’ın ve kurduğu vakfın, hastalığı ile mücadelesinde kendisine çok yardımcı olduğunu vurgulayan Nicola, “Teşhisten sonra çok karanlık bir yerdeydim ama Doddie'yi ve başardığı her şeyi düşünmek bu karanlıktan kurtulmama yardımcı oldu. Teşhis konduktan bir ay kadar sonra Doddie Weir'ın bir sözünü okudum: ‘Bana dağıtılan elde bu kartlar var ve bununla başa çıkmak zorundayım.’ Bu söz beni gerçekten etkiledi. Hastalığın zihinsel ve fiziksel etkilerine rağmen onun tutumu ve başarıları bana çok güç verdi. Doddie'den çok ilham aldım. Teşhis konduğunda Doddie, neden bir tedavi ya da çare olmadığını sorgulamıştı. MND hastası olduğunuzda, sadece bir tedavi umudu istiyorsunuz” dedi.
SADECE YAŞLI İNSANLARIN HASTALIĞA YAKALANDIĞINA DAİR BİR KANI VAR AMA YANLIŞ
SAĞ ALT KARIN
Karnınızın sağ alt kısmında devam eden ağrı, apandisitin (apandisin iltihaplanıp şişmesi) bir uyarı işareti olabilir.
Apandis, yaklaşık 5 ila 10 cm uzunluğunda küçük, ince bir kesedir. Kakanın oluştuğu kalın bağırsağa bağlıdır. Onlarca yıldır yapılan araştırmalara rağmen, bilim insanları apandisin gerçekte ne işe yaradığı konusunda hâlâ kafa karışıklığı yaşıyor.
Apandisitiniz varsa, organ şişiyor ve bölge ağrılı hale geliyor. Hızlı bir şekilde tedavi edilmezse apandis patlayabiliyor ve hayati tehlike yaratabiliyor.
Dr. Patel, "Apandisit tipik olarak karnınızın ortasında (abdomen) gelip gidebilen bir ağrı ile başlar. Birkaç saat içinde ağrı, apandisin genellikle bulunduğu sağ alt tarafa doğru ilerler ve sürekli ve şiddetli bir hal alır. Bu bölgeye bastırmak, öksürmek ya da sadece yürümek bile ağrıyı daha da kötüleştirebilir. Apandisitiniz varsa iştahınızı kaybedebilir, mide bulantısı ve kabızlık ya da ishal yaşayabilirsiniz” dedi.
İngiltere Ulusal Sağlık Sistemi'nin (NHS) yönergelerinde, karın ağrısı yayılırsa ambulans çağırılması tavsiye ediliyor çünkü bu apandisin patladığına dair bir işaret olabiliyor. Böyle bir durumda karın zarının bakterilerle enfekte olmasına da peritonit deniyor.
Bu durum, iç organlara zarar verebiliyor ve daha fazla karın ağrısı, ateş, kalp atışlarında hızlanma ve halsizliği tetikleyebiliyor. Tedavi genellikle antibiyotikleri ve apandisin ameliyatla alınmasını içeriyor. Apandisin ne işe yaradığı tam olarak bilinmese de alınması zararlı görülmüyor.
SINAVDA SOL YERİNE SAĞ YAZDIM, HOCAYI ÇILDIRTTIM
Öğrenme bozukluğu olduğunu nasıl fark ettiğini ve bununla nasıl mücadele ettiğini Prof. Dr. Dilek Özcengiz şu sözlerle anlattı:
“İlkokula başladıktan kısa zaman sonra okuma yazmayı öğrendim. Ailem beni bale kursuna yolladı ve sorunları görmeye başladık. Herkes sağ bacağını kaldırırken ben solu kaldırıyordum. Yöne ait sorunlarım hep sürdü. Bazen aşağı/yukarı sağ/sol hâlâ karışabiliyor. Bale dersinden kovuldum. Çünkü dediğim gibi herkes sağ bacağını kaldırıyordu bense sol.
İkinci sınıfa başladığımda okuma yazmayı nerdeyse unutmuştum. O zaman da d ve b harflerini karıştırdığımı bazen de uzun kelimelerde hecelerin yerini değiştirdiği fark ettim. Genel olarak sorunlarım bunlardı. Okumayı unutmamak için hep okudum. Matematikte sorun yaşamadım, çok da iyiydim. Üniversite yıllarımda da sağ/sol ile ilgili sorun yaşadım. Özellikle anatomi dersleri benim için yön bulma sorunum nedeniyle zorlayıcıydı. Benim çocukluk ve gençlik yıllarımda disleksi kavramı pek bilinmiyordu. Hâlâ sınavlarda d ve b harfleri ile derdim var.
Göğüs hastalıkları staj sınavında hastayı dinleyip patolojiyi yazacaktık. Dört arkadaşım sesleri yanlış yazmıştı. Ben de sol yerine sağ taraf yazmıştım. Hocayı çıldırttım. Anatomi dersi ve zilli sınav hâlâ rüyalarıma girer.
Ama sanırım kendi yöntemimi buldum. Yaptığım en önemli şey yeteneklerimi geliştirmek, zaaflarımı bilerek yol almak oldu. Bu konularda pek yardım aldığımı söyleyemem. İsterseniz ve kendinizi tanırsanız hayatınızı doğru yönlendirirsiniz. Azim, kararlılık ve yeteneksiz olduğum alanlardan mümkün olduğunca uzak durmak. Benim yöntemim bu oldu. Bir de yıllar içinde zihnimde her şeyin fotoğrafını çekmeyi öğrendim. Fotoğrafçılık okuduktan ve fotoğraf çekmeye başladıktan sonra daha az hata yapar oldum. Ama garantisi yok. Okumayı unutmamak için o günden beri hep okuyorum. Vazgeçen kaybeder.”
Özcengiz’in anlattıklarından yola çıkarak Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Burak Doğangün’e öğrenme bozuklukları hakkında merak edilenleri sorduk. Gelin öğrenme bozukluğunun tüm detaylarına 5 soruda bakalım.
DİSLEKSİ BİR ÖĞRENME BOZUKLUĞUNUN ALT TİPİDİR
EVDEYKEN KİMSE YAPTIKLARIN İÇİN TEŞEKKÜR DAHİ ETMİYOR Sahra A. (34)
Aslında bence evde olmak çocuk olmasa bile fazlasıyla stresli bir iş. İnsanlar çalışmayan kadınların gün içinde çok rahat olduğunu, bütün gün dinlendiğini, gezip tozduğunu düşünüyor. Ancak gerçeği yalnızca evde olanlar biliyor.
Bir kere rutin işler asla bitmiyor. Temizlik, yemek, bulaşık, çamaşır sadece bizim sorumluluğumuz oluyor. Çalışmadığımız için eşlerimiz ev işlerine yardım etmeyi düşünmüyor, buna gerek görmüyor. Çünkü onlar dışarıda çalışıyor, biz evde çalışıyoruz. En kötüsü de asla takdir görmemek. Çalıştığın zaman en azından bir maaşın oluyor, bir şekilde karşılığını alıyorsun. Evde olduğunda ise zaten tüm ev işleri senin görevin haline geliyor ve kimse onları yaptığın için sana teşekkür dahi etmiyor.
Üstüne bir de çalışmayan bir anneyseniz sadece ev işleri değil çocuğun da tüm sorumluluğu sizin üzerinizde oluyor. Okula bırakma, okuldan alma, ödevlerini yaptırma, yemek yedi mi, ne giyecek, kıyafetleri temiz mi, arkadaş etkinliğine nasıl gidecek, okulda toplantı mı var, spora mı gidecek… Her şey ama her şey annenin sorumluluğunda oluyor. Neden? Çünkü çalışmıyoruz, evdeyiz…
ÇALIŞMAK DEĞİL, ÇALIŞAN ANNE OLMAK ZORŞeyma D. (29)
Oğlum doğduğunda önce ücretli izne çıktım. 16 haftalık ücretli izin sürem bitince de işe dönmeye hazır hissetmedim ve ücretsiz izin hakkımdan kullanmak istedim. İş yerim bu konuda bana çok destek oldu beş ay da bu şekilde izin kullandım.
Oğlum dokuz aylık olduğunda artık işe dönme vaktim gelmişti. Evde dokuz ay bebeğimle harika vakit geçirmiştim ama işime dönmek de istiyordum. Annem oğluma bakma konusunda gönüllü oldu, bizi bakıcı stresinden kurtardı. İşe gittiğim ilk gün hayatımın en zor günü gibi gelmişti. Oğluma olan özlemimden tuvalete gidip ağladığımı hatırlıyorum.
Düşük ve sıfır kalorili tatlandırıcıların onlarca yıldır diyet içeceklerde kullanıldığını biliyoruz. Ancak günümüzde gıda şirketleri bunları paketlenmiş gıdalara da ekliyor. Üstelik sayıları giderek artan bu ürünler arasında sizi şaşırtabilecek olanlar da var…
Yapay tatlandırıcıların kullanıldığı paketli gıdalar arasında ekmek, yoğurt, yulaf ezmesi, kekler, konserve çorbalar, salata sosları, çeşniler ve atıştırmalık barlar başı çekiyor. Yapılan bazı analizler, düşük kalorili veya kalorisiz şeker ikameleri içeren gıda ürünlerinin sayısının son beş yılda artış gösterdiğini ortaya koydu.
SOFRA ŞEKERİNDEN YÜZLERCE KAT DAHA TATLI
Gıda endüstrisinde hâlâ en yaygın kullanılan tatlandırıcı sofra şekeri ya da diğer adıyla sakkaroz. Ancak sakkaroz içeren yeni gıda ürünlerinin sayısı son beş yılda yüzde 16 oranında azaldı. Bunun yanında yüksek fruktozlu mısır şurubu ve agave şurubu kullanımının da azaldığı biliniyor.
George Washington Üniversitesi'nde egzersiz ve beslenme bilimleri bölümünde doçent olan Allison Sylvetsky, "Bu düşük kalorili tatlandırıcılar her yerde bulunuyor ve bu nedenle insanlar genellikle bunları tükettiklerinin farkında bile değiller" dedi.
Birçok şeker ikamesi genellikle sofra şekerinden yüzlerce kat daha tatlı oldukları için ‘yüksek yoğunluklu tatlandırıcılar’ olarak biliniyor. Bu tatlandırıcılardan sukraloz, aspartam ve sakarin gibi bazıları sentetik; alluloz, stevia ve keşiş meyvesi özü gibi diğerleri ise bitkilerden elde edildikleri için doğal olarak adlandırılıyor.
TATLANDIRICILAR BAZI KURALLARA UYGUN OLMAK ZORUNDA
Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü’nden Doç. Dr. Esma Asil, “
İstanbul'da yaşanan olayda, ev sahibi iki yıldır evinde oturmakta olan kiracısıyla olan sözleşmenin bittiğini öne sürerek ödemelerin yapıldığı banka hesabını kapattı. Bunun üzerine kiracı, ev sahibinin başka bir banka hesabının IBAN numarasını bulup parayı buraya yatırdı.
Ev sahibi, "kişisel verileri, hukuka aykırı olarak ele geçirmek veya yaymak" suçlamasıyla kiracıdan şikâyetçi oldu. Dosyayı inceleyen İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı, yaptığı değerlendirmede kira sözleşmesinin devam ettiğine ve ev sahibinin banka hesabını kiracıyı zorda bırakmak için ‘özellikle’ kapattığına dikkat çekti.
Kiracının ev sahibine ait başka bir IBAN numarası bulup kira ücretini yatırmaya devam etmesinin, "kişisel verileri, hukuka aykırı olarak ele geçirmek veya yaymak" suçunun unsurlarını oluşturmadığının altını çizen savcılık, "Ev sahibinin bahse konu olayda iyi niyetli olmadığı anlaşılmıştır" yorumunu yaptı ve takipsizlik kararı verdi.
Sosyal medyada da çok konuşulan bu olay ilk örnek değil. Kiracının ödeme yapmasını engellemek için hesabını kapatan ev sahipleriyle ilgili haberler dönem dönem gündeme geliyor.
-- Peki ev sahipleri banka hesaplarını kapatırsa kiracılar ne yapmalı?-- Kira sözleşmesinde genelde ödeme kısmında ‘banka yoluyla’ yazıyor. Detaylı hesap bilgisi de sözleşmeye eklenmeli mi?-- Kapanmış hesaba yatırılan ama geri dönen paranın dekontu delil olarak kullanılabilir mi?
Tüm merak edilenleri Gayrimenkul Hukukçusu Ümit Yasin Kısa'ya sorduk.
'HESAP KAPANIRSA KİRACI KONUTTA ÖDEME YÖNTEMİNİ DENEMELİ'
1- Ev sahibi banka hesabını kapatırsa kiracı nasıl hareket etmeli? İstanbul'da yaşanan olay, başka vakalar için de bir örnek teşkil edebilir mi?
ANA SINIFINDA SÜREKLİ ANNELİ ETKİNLİKLER DÜZENLENİYOR, GİDEMİYORUMBirsen S. (41)
Oğlum iki sene boyunca gittiği kreşten bu sene ayrıldı ve ana sınıfına başladı. Kreşteki sınıfında 15 çocuğun 14’ünün de annesi çalıştığı için bu zamana kadar ‘çalışan anne’ olmanın etkilerini hiç hissetmedim. Kreşte çokça etkinlik yapılırdı ama bu etkinlikler sadece çocukları ve öğretmenleri kapsardı. Bizler öğretmenlerin sınıf grubuna gönderdiği fotoğraf ve videolarla çocuklarımızın eğlenceli anlarına şahit olurduk.
Bu sene kreş deneyimimizin tam tersi bir durumla karşı karşıya kaldık. Ana sınıfında toplam 23 çocuk var ve her iki ebeveyni de çalışan çocuk sayısı sadece sekiz. Oğlumu sabahları okula babası bırakıyor, akşamları ise ben alıyorum. İş yerimden rica ettim, 30 dakika kadar erken çıkmama izDİĞER in verdiler. Çünkü eşimin mesai saatleri normalden biraz farklı. Akşamlar genel mesai bitiminde o çalışmaya devam ediyor.
Buraya kadar her şey tamam. Fakat ana sınıfında ayda en az iki kere özellikle annelerin de çağırıldığı etkinlikler düzenleniyor. Saati uyarsa eşim bu etkinliklere katılıyor ama etkinlikler genelde öğleden sonraları oluyor ve ben de haliyle işten izin alamıyorum. Akşam erken çıkmak için izin vermiş olan iş verenimin iyi niyetini suiistimal etmek istemiyorum. Ancak herkesin annesinin katıldığı etkinliklerde, babasının da katılamadığı durumlarda oğlumun tek başına kalıyor olması canımı çok sıkıyor.
Bununla ilgili okul yönetimi ve öğretmenlerle konuştum, sınıflarında anneleri çalışan çocukların da olduğunu, ‘anneli’ etkinliklerin bu kadar sık yapılmamasının daha iyi olabileceğini söyledim. Görüşmelerimiz olumlu geçti ama sanıyorum ki bu konuyla ilgili bir karar henüz alınmadı.
Okullar çocukların yaşıtları ile sosyalleşme, eğitilme ve özgürleşme alanı ise neden anneler sürekli fiziksel olarak orada olmak zorunda? Biz sürekli yanlarında olacaksak çocukların okula gitmesinin nasıl bir anlamı olabilir ki?
MÜDÜRÜM ‘TOPLANTI VAR’ DEDİ, KIZIMIN 23 NİSAN GÖSTERİSİNİ KAÇIRDIMHülya F. (37)
Uzun yıllardır özel sektörde çalışıyorum. Bu zamana kadar resmî tatillerde hep çalıştım. Geçtiğimiz yıl, kızım henüz ilkokul birinci sınıftayken sınıfça 23 Nisan gösterisine hazırlandılar. Ben de günler öncesinden o gün izin yapabilmek için müdürümle konuştum. “Bakarız” dedi. Tüm gün izin alamasam bile en azından gösteri saatinde birkaç saat okula gidip gelmek istediğimi söyledim. Müdürüm “Tamam” dedi.