Şimdilik bildiklerimiz şunlar: Çok ünlü bir doktor ve çok ünlü bir yazar...
Yaşı kanunen çocuk sayıldığı için adını bile yazamadığımız oğulları var...
Çocuk, babasına ait Porsche marka aracını kullanırken...
Emniyet şeridinde duraklamış sürücülere çarpıyor.
Yattığınız yerden, 22 kilometrelik kumsalı yalayan Karadeniz dalgalarını görebiliyorsunuz. Eliniz kumandaya gitmesin. Televizyon yerine camı açın, dalga seslerinin dinlendirici etkisiyle olduğunuz yerde yumuşayın. Burası Kırklareli İğneada’daki Nayu otelinin H13 numaralı odası. Bölgenin doğal yapısına uygun olarak tasarlanmış tek katlı villalardan biri. Beyaz ağırlıklı döşenmiş. Lüks diyemem. Yalın ama yeterli. Sanki ilk kez kalıyormuşsunuz gibi değil de kendi yazlığınızmış, hep burada yaşamışsınız hissi veriyor. Hayli geniş, yaklaşık 40 metrekare. Klimayla ısınıp soğuyor. Önünde kendi verandası var.
Asıl şölen verandaya çıktığınızda başlıyor zaten. Yataktan sesini dinlediğiniz dalgalar, sonsuzluğa uzanıyormuş hissi veren sahil boyunca artık gözünüzü de okşuyor. Kumsal uzun olduğu kadar geniş de. Otelin bitiminden başlıyor, denize kadar 100-150 metre. Birazdan bahsedeceğim bir sürü aktivite için müsait. Önünüz Karadeniz ama sağ taraf denize akan Mert Gölü. Tatlı su ve tuzlu suyun bir araya geldiği bir kavşaktasınız anlayacağınız...
Gözünüz doyduysa şimdi karnı doyurma zamanı. Otelin kahvaltı da veren restoranı diğer uçta. Eğer odanızda kendiniz yapmaya üşendiyseniz, günün ilk çayına/kahvesine ulaşmak için ortasında havuzu, snack barı, şezlong alanları, açık hava oturma grubu ve masaları olan çimlik bir alanı yürümeniz lazım. Oho o, geç kalmışız. Yogacılar çember kurmuş, sağla sola esnemeye başlamış bile!
Nasıl gidilir, kaça patlar?
İğneada’ya İstanbul’dan “kaçacaklar” için en makul ulaşım karayolu. Taksim Meydanı’ndan yaklaşık 3 saat. Yol büyük ölçüde dümdüz otoban. Ama Istıranca Dağları’nı tırmanıp indiğiniz virajlı orman yolları da var. Sisli zamanlarda acele etmemekte yarar var. Otel odalarının şu andaki mevsimlik fiyatları 6500-8000 lira.
Tesiste ne yapılır?
Orhan Usta, geçmişi sırlarla dolu bir oto tamircisidir. Dağılmak üzere olan ailesiyle birlikte kendilerine ait olmayan bir emaneti korumaya çalışmaktadır.
Film, her şeylerini kaybettikleri ama birbirlerini yeniden buldukları 24 saatin hikâyesini anlatıyor.
Mustafa Üstündağ, Tuvana Türkay, Turgal Tanülkü, Gürgen Öz gibi ünlü oyuncuların yer aldığı filmin yönetmeniyse uluslararası başarılarına rağmen Türkiye’de yeterince tanınmayan Ali İlhan.
“Emanet” yönetmenin ikinci uzun metrajı.
Senaryosunu yazıp yönettiği ilk filmi “Sinyora Enrica ile İtalyan Olmak”ta Sinyora Enrica karakterini canlandıran dünyaca ünlü İtalyan oyuncu Claudia Cardinale, Altın Portakal tarihinde ilk kez bir yabancı oyuncuya verilen ‘en iyi kadın oyuncu’ ödülünü almıştı.
Neden ayrıldılar?
Yoğun iş temposu nedeniyle.
Kimler, kimler?
Ohoo o, çok:
İrem Derici-Atakan Işıktutan
Can Bonomo-Didem Soydan
Ebru Gündeş-Rassan Khoshnaw
Ebru Gündeş’in 1995’te çıkardığı “Fırtınalar”, sanki şarkı değil, bir temenniymiş de Gündeş’in özel hayatında tutmuş gibi.
Ama öyle bir temenni ki, keserin sapın sürekli döndüğü bir karma şeklinde. Ne demişler, ne dilediğine dikkat edeceksin...
Zaten Murat Osman Özdemir’le Dubai’de dördüncü evliliğini yapacağı iddiaları ayyuka çıktığında, sahnede yine bu şarkıyı söylemişti Gündeş.
Sözlerini şu şekilde değiştirerek doğrulamıştı dedikoduları:
“Asla yasak tanımam. Gelen gelsin, buyursun. Aklımı aldı!”
Alsın, hobi olarak yine alsın da geride keserin sapın bir kez daha dönmesi için ah eden yaralı bir kadın var. Şöyle ki...
◊
Sonradan atağa kalkar mı bilinmez ama Şahan Gökbakar’ın cuma günü vizyona giren filmi “Erdal ile Ece” gişede şimdilik parlak bir başarı elde edemedi.
Yönetmenliğini Togan Gökbakar’ın yaptığı romantik-komediyi ilk hafta sonunda sadece 52 bin 110 kişi izledi.
Box Office Türkiye’nin rakamlarıyla kıyaslayacak olursak Gupse Özay’ın “Lohusa”sıyla başa baş görünüyor ama “Lohusa” artık altıncı haftasında.
Hakeza “Kolpaçino 4 4’lük” yedinci hafta sonunda olmasına rağmen yine de “Erdal ile Ece”den fazla seyirci çekmiş: 60 bin.
“Kral Şakir: Devler Uyandı” ikinci haftasında yine 95 bine dayanmış. Hadi diyelim ki onun kulvarı ayrı. Ama yine Recep İvedik serisiyle “en çok izlenen yerli filmler” kategorisinde birinci ve ikinci sırayı kimseye kaptırmayan Şahan Gökbakar’ın son filminin böyle bir başlangıç yapması şaşırtıcı.
Acaba bu durum, Şahan Gökbakar’ın giderek daha siyasi bir figür haline gelmesine bağlanabilir mi?
Bence
Oyunculuk kariyerini İtalya’da sürdüren Can Yaman’ın yıldızı magazincilerle bir türlü barışmıyor.
Son İstanbul ziyaretinde Nişantaşı’ndaki Cabbar adlı kebapçıdan çıkarken görüntülendi Yaman.
Annesi ve İtalyan olduğunu düşündüğüm arkadaşlarıyla gelmiş restorana.
Öncelikle bu tercihinden dolayı kutlarım Yaman’ı, çünkü Alaçatı’da da bir yazlığı olan Cabbar, gerçekten de şehrin en iyi birkaç kebapçısından biri.
Biliyorsunuz, bir öfke kontrol sorunu var Can Yaman’ın.
Bazen kendisini çeken insanların elinden telefonunu alıp yere atarak kırdığı falan olabiliyor.
Sosyal medya hesabından gazeteciler aleyhine sert açıklamalar yapabiliyor. “Acaba gizli şekeri falan mı var?” diye düşündüğüm çok oldu.
Nevi şahsına münhasır müzisyen Nev’in (Nevzat Doğansoy) “Zor” isimli, o yılları kasıp kavuran şarkısıydı bu. Üst üste kaç kere dinlemişimdir, Allah bilir.
“Her Şeye Rağmen” adlı bu ilk albümünden sonra da saygın işler yapmaya devam etti Nev.
90’lı yılların nostaljisi, 2000’lerin sound’uyla Anadolu’nun farklı renklerini yorumluyordu. Nitekim, 2011’in Altın Kelebek’inde ‘en iyi Türk sanat müziği erkek solisti’ ödülü almıştı.
Şimdi sosyal medya, Nev’in son Antalya konserinde çekilmiş görüntüleriyle çalkalanıyor.
Sahneye sarhoş çıktığı anlaşılan Nev, şarkılarını söyleyemeyince seyirci tarafından protesto ediliyor.
Salondakiler “İn aşağı abi” diye bağırıyor; Nev ise onlara “Çok özür dilerim, bir daha gelirsem namert çocuğuyum. Her şeyin parasını ben ödeyeceğim” diyerek sahneden ayrılıyor.